18 Ağustos 2014 Pazartesi

Mutluluk rüyası

 Mutlu bir dünya düşlerken kan döküldü tüm acılarımızdan ve mutluluk kanda boğuldu. Mutlu olmaya çalıştık önce ama mutlu olmak başkalarını mutlu etmeye bağlıymış anlamadık... Acılarla yoğurduk ömrümüzü, hüzünlerle... Dünya değil hancı! Hancı olan biziz yolcularımız ise hüzün ve acı... Mutluluk mu? O da arada kapımızın önünden geçen bir kimse işte...

Zor zamanlarda iken 1

     Hayat gerçekten adil değil mi yoksa biz mi bilmiyoruz elimizdekilerin değerini… elimizde ne var ki… hayal  kırıklıkları, yenilişler, tükenişler… bardağın boş tarafına mı bakıyorum yoksa… öyle bile olsa dolu tarafına bakmaya cesaretim yok…  insan olmanın bedeli acı çekmektir... acı çekerek yaşıyorum… şair gibi “gün eksilmesin penceremden” temennilerim yok gün de gündüz de güneş de umrumda değil.. neden mi böyle karamsarım… insan olduğumu, aciz olduğumu hissettim de o yüzden…  sonun gelmesini  bekliyorum.. son perdenin oynanmasını ve bu hayat oyununun bitmesini.. ne kadar sürer  bu bekleyiş? Bilinmez…

Yaşıyoruz(!)

Yazmak… sessizce yazarak kağıda ağlamak ve hüznünüze bir kağıt parçasının şahit olması…. İnsan acıya eşdeğer bir kavrammış meğersem,  hüzün  insan olmanın özüymüş… aciz bir ruh ve bedenle hep mükemmelin peşinden koşarız ve hep kaybeden biz oluruz.. kaybettiğimizde de yanımızda çok vefalı hüznümüzü buluruz.. hüzün kaybetmektir… bir yandan acizliğimiz bir yandan en iyi olma çabamız… savrulup gidiyoruz… insan olmak zor şey vesselam… nefes almaya  tahammül etmek zor şey…  vicdan var bir de vicdan hüznün doruklarında gezdiren dikenli bir uçan halıdır… ne aşağı atlayıp kurtulabilliriz ne de dikenin verdiği acıya dayanabiliriz… vicdan boğazımıza yapışmış koca bir el gibidir.. o sımsıkı sarılıp bizi boğdukça nefes almaya çalışırız… vicdan prangadır… nereye giderseniz oraya gelir, acı verir ancak ne söküp atmaya gücünüz vardır ne de teslim olup son bulmaya… her şeye rağmen yaşamak vardır bir de… hüzne rağmen, vicdana rağmen yaşamak… nereye kadar? Bilinmez…